Tuesday, December 18, 2007

cumhuriyet

“merkez'den kendini kurtaramayan adama?” “merkez'den disconnectus erectus'a?” “alo? alo beni duyuyor musun be adam?”

onları duyamam. -dışında değil- içinde yaşadığım dünyayla bağlantıları kestim. kimseyle konuşmuyor, gazete okumuyor, televizyon izlemiyor, radyo dinlemiyorum. dışarıda neler olup bittiğini bilmiyor, merak etmiyorum. yaptığım tek şey orada burada çalan şarkıların benimle ilgisi olduğunu düşündüğüm kısımlarına eşlik etmek. ve hep neden diye soruyorum? neden bu kadar ilgisiz, kopuk, bencil, şahsi, şahsi, şahsi, şahsi, şahsi, şahsi, şahsi.

ama dünyanın orta yerinde -neredeyse- inançsız, umutsuz, 6.647.654.324 dünyalıya karşı bir başına henüz kendi kişisel cumhuriyetimi ilan edememişken nasıl dünyayıkurtaranadam olmaya koyulabilirdim? ben dünyayıkurtaranadam değilim, önce kendimi kurtaracak, kendi cumhuriyetimi ilan edeceğim.

Thursday, December 6, 2007

olsa, başlangıçlar sona kalsa

...çocuklar gazoz içerken, bilmem dikkat ettin mi, bir yudum alırlar sonra kaldırıp bakarlar, bir yudum daha alırlar bakarlar. hep başlangıcı koruma isteğidir bu...



usul usul konuşuyorlar aralarında
denize bakıyorlar bazen -çatalını gezdiriyor biri tabağında-
gölgesi bir kuş ölüsü
karşıda yeni budanmış ağacın
-olsa, başlangıçlar sona kalsa-
kolyesiyle oynuyor kadın -tabağımda soyulmuş elma-
saatime bakıyorum sık sık
kapıyı gözlüyorum arada
biraz soğuk mu geliyor ne -kapatır mısın-
sinirli bir kırmızılık suya batıyor
düşünüyorum, ansızın bir dost yüzü
görmemiştim de yıllarca.
gelse
değişmiş çok, yaşlanmış da
sigaramı yakıyor durmadan
istemem diyemiyorum -ama yakmasa-
konuşuyoruz -konuşuyor muyuz-
yazmayı bırakmış çoktan
gerçi bir roman taslağı varmış kafasında
"bir elimde elma elmada bir el"
diyorum
hayretle bakıyor yüzüme
bir bardak bira içiyor, çekip gidiyor az sonra.
kadranı kırmızı saat
plasterle tutturulmuş kırık cam
şurda burda plastik çiçekler
evet, aralık kapıdan soğuk geliyor
tam kalbimin üzerine bu akşam.
ölüm
sen en güzelsin bu saatlerde
büyütmüş yetiştirmişsin beni
söyler miyim hiç sana hayran olmasam.
bugün de ince, bugün de kırıldı kırılacak
bugün de
tam nerede kalmışsam.

[sona kalsa / ec]

Wednesday, December 5, 2007

EAGLES___HOTEL_CALIFORNIA__.MP3



hotel california: kişisel bilgisayarlardan artık müzik de dinleyebileceğimizi öğrendiğimiz 90’ların sonunda –üstelik bir aşk şarkısı olduğu sanılarak- popüler olmasını zamanında bilgisayarlarla haşır neşir genç bir delikanlının, dönemin slow –olduğunu sandığı- şarkıları kopyaladığı cdsinden yirmi kopya yaparak eşe dosta dağıtmasına borçludur. eş-dost’un aynı paylaşım ruhunu sürdürmesiyle bu cd’nin kopya sayısı kısa sürede hatırı sayılır rakama ulaşmıştı. işte bugün taşrada olsun büyük şehirde olsun gideceğin bir mekanda styx’in boat on the river’ından sonra eagles'tan hotel california çalıyorsa bilmelisin ki cd çalar’da çalan şey zamanında o delikanlının yirmi kopyasını çıkarıp dağıttığı asıl cd’nin onuncu göbekten kopyalarından biridir. malum cd’deki diğer dosyalardan bazıları;

STYX_BOAT_ON_THE_RIVER.MP3, LIONEL_RICHIE___HELLO.MP3, BRYAN_ADAMS___EVERYTHING_I_.MP3, EYE_OF_THE_TIGER.MP3, METALLICA_NOTHING_ELSE_MATTERS.MP3, ROXETTE___LISTEN_TO_YOUR_HE.MP3, THIS_IS_MISSING.MP3, BERLIN_TAKE_MY_BREATH_AWAY.MP3, ALPHAVILLE_BIG_IN_JAPAN.MP3.

amına koyim: ilk bakışta karşısındaki muhatabıyla bir cinsel aktivitede bulunma isteği olarak anlaşılabilecek bu ifade esasen –özellikle 14-19 yaş arası erkeklerin jargonunda- bir şaşkınlık anındaki tepkiyi vurgulayarak ifade etmek için kullanılır. cümle içinde kullanımı; “amına koyim lan ronaldo’nun attığı golü gördün mü?”. mahallenin yaşça daha büyük abilerinin aynı durumlar için “hassiktir”, “oha lan şuna bak” deyimlerini kullanıldığı ayniyle vakidir.

hollywood affect: csi-miami, ally mac beal, the o.c. veya desperate hoousewifes gibi dizilerin etkisiyle beyinde gerçekdışı amerikan imgesi oluşması. hayır arkadaşım, onlar da ay ortasında avans formu doldurup personel müdürüne veriyor, parasız kalıp arkadaşlarından borç para isteyebiliyor, taksitle tost makinesi, cep telefonu alabiliyorlar. onların da ütüsüz pantolonla, kirli, çamurlu ayakkabılarla işe geldiği, dolaştığı günler oluyor. onların arasında da belediye otobüslerine binip ayakta kalanlar, akbil gibi bir şey kullanıyorlarsa bazen kredilerinin bittiği oluyor. ve onların da çoğunun kendilerini önemli hissettirecek bir işleri yok; ne bir şirkette üst düzey yönetici ne de bir cinayet dosyasını soruşturan bir dedektifler; senin de yaptığın gibi tüm gün bilgisayar başında oturup arkadaşlarına aptalca e-mailler fwd edip duruyorlar. ve tabi ki ağızlarından çıkan bütün cümleler zekice birer ‘quote’ değil; dizilerindeki, filmlerindeki gibi birbirlerini karşılıklı quote’lerle alt etmeye çalışmıyorlar.

şimdi git ve kendine bir kahve koy.

Sunday, December 2, 2007

proxy sever


artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. istemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi ama bir başkasına devredilerek genel olarak ilga edildiler. [jb]

Saturday, December 1, 2007

sevda bir ateş buldu sende*

...sevda bir ateş buldu sende,

eğilip öptü seni
artık kimse denizi bilmiyor

dirseklerini masaya koyuşundan belli
gelip geçen bir günü bitirmek istemediğini
sevda bir umut buldu sende

ey bir yolcu listesinde bir ölüyü arayan
artık kimse gözlerini bilmiyor

*edip cansever