Saturday, April 7, 2007

i'd like to lose my first fight against life

milyonlarcaspermarasındanbirincigelen bana soracak olsalar, daha en başta bu hayat yoluna koyulmadan gerisin geri giderdim beni bulamayacakları bir yere. ki bilseydim böylesine boktan olacağını, antrenöre gider "hocam barsakları üşüttüm, koşamam, gidemem, edemem, çıkarın beni kadrodan" derdim. vallahi derdim(derdim dünyadan büyük - küçük anselmo / uzun hava).



fotoğraftaki enayinin önde gideni benim.

ve sonunda ölecek olmamız; sanki çok boktan bir hayatımız yokmuş gibi bir de ölüyoruz filmin sonunda. bana sorarsan konulu film bile değil, oradan buradan parçalar var almodovar'ın gizmo'ları gibi(all about my life / cast: anselmo cesare).

esen kalın(esen kalın diye bir isim var lan çok komik ha ha ha).

13 comments:

  1. bay anselmo ben diyorum da alem gülüyor.her hafta morrissey gelse istanbula var ya hiç bi derdimiz kalmayacak varoluşsal yokoluşsal inanın ki bana...
    kaygılanmayın, hiç emniyette değiliz :)

    ReplyDelete
  2. o zatı muhteremin adı aslen essen imiş ancak çok germen tınılar içerdiği için aile görevli bazı kişilerce uyarılmış ve esen olarak değiştirmiş aile, bence

    ReplyDelete
  3. TOPARLAMA

    pazartesi sabahları otelde, hasta, kira
    parası yok, ve aç, aylardır aç, ve
    bir sonraki şişeydi tek kaygımız,
    zirveydi, Tanrı'ydı.

    iş bulur
    bir-iki hatta üç-dört gün
    çalışırdım
    ama kalkıp işe gidemeyeceğim gün
    gelirdi
    ve bazen hemen öderlerdi paramı
    ama korkunç bir bekleyiş olurdu genellikle,
    otel idaresini oyalamak zorunda kalırdık, her gece
    iki-üç kez otel odamızı arayıp şarkıları,
    küfürleri, kırılan eşya gürültüsünü
    lütfen
    kesmemizi isteyen otel
    idaresini.

    pazartesi sabahlarının keyfine doyum olmazdı ama,
    bir ninni
    ve 11.30 gibi kalkıp aşağı iner,
    çöp bidonlarını karıştırır,
    iki pazar gazetesini de bulup
    yukarı çıkardım ve yatakta
    beraber okurduk; karikatürleri, dünya haberlerini,
    seyahat ve eğlence bölümlerini, küçük ilanlar ve
    eleman aranıyor sayfaları dışında
    herşeyi...

    birbirimizden güç alıyorduk sanırım -
    hiçbir şeyi umursamamak gibi bir
    eğilimi vardı ve
    onun yolundan gittim
    ben de.

    sabah gazetelerinden sonra sokağa çıkardık,
    ne çifttik ama! sigarasının etrafında öksürüp duran o
    ve taranmamış saçlarımla
    bir iç ve
    dış alemde yitmiş
    ben.

    çalacak kapılar bulurduk: kaçık Rus mesela, şansı
    yaver giderdi bazen, veya arada sırada hala iş bulabilen
    bir mankenle yaşayan Tek Diş Lily - içki kıyağı
    çekerlerdi bazen; veya barodan atılmış avukat
    Eddie.

    bir yerden içki gelirdi mutlaka, birileri dört ayak
    üstüne düşerdi mutlaka, ve biz nasıl onlara
    gidersek,
    onlar da bize gelirler
    bizi bulurlardı.
    ve içecek neyimiz varsa paylaşırdık
    onlarla.

    ve anlatacak bir şeyler olurdu hep, kodese girip çıkmak
    veya ölenlere dair daha çok: "hep girişteki
    tabureye oturup o iğrenç puroları içen yüzü yanık
    adamı anımsıyor musunuz? işte o artık..."

    bir yerde oturup konuşurduk, genellikle
    Pazartesi sabahları: "Marty üç gün
    üç gece eve uğramamış ve kapıyı
    açtığında Edna iskemlede oturuyormuş,
    kaskatı,
    öleli iki gün olmuştu,
    herhalde..."


    bilmiyorum, iyi zamanlardı sanki, güneş
    sıcak ve sürekliydi ve en iyisi
    gecelerdi, karanlık ve ilginç geceler,
    çünkü içki etkisini göstermiş olurdu
    ve dünya
    katlanılabilirdi
    neredeyse.

    yine de, tuhaftır, en iyi pazartesileri anımsıyorum, herkesin
    iş-haftasına başladığı günü, sanayi düşüne takılmışlardı,
    artık gerekli olmadıklarında
    onları tükürecek bir sanayinin
    düşüne

    biz kendimizi tükürmüştük bile, düşlere
    inanmayarak korkunç patronlarla bağlarımızı
    koparmıştık, özgürlüğe çok yakındık, pazartesi
    milyoneriydik ve asla kaybedemiyeceğimiz
    bir şeydi bu.

    o ufacık odada oturup güler,
    konuşur, boğulur ve içerken
    birkaçımız
    beraber -
    mükemmele yakın, tam değil ama
    neredeyse bilerek herşeyi ziyan ettiğimizi - bizi
    yaratandan neredeyse daha
    öfkeli -
    yaptık
    yaptığımızı

    CHARLES BUKOWSKI

    ReplyDelete
  4. TUBA dedi ki...
    http://beautyisdead.blogspot.com 'u açmış bulunmaktayım efendim..memlekete hayırlı uğurlu olsun.

    ReplyDelete
  5. ben gülmüyorum bağyan pass, destekliyorum hatta. morrissey gelsin beşiktaş'taki kadıköy iskelesinin oraya gidelim, melankolinin dibine vuralım.

    lakin benim texas'tan bozma aksanımla, saygıdeğer morris'in klasik ingiliz aksanı -bir başkası için bkz: kate winslet- çatışacak gibime geliyor oldum olası sevememişimdir ingiliz aksanını. puah.

    şahsen böyle biriyle tanışmadım, görmedim neval, metemorfoz. ama 1'e 10 bahse girerim ki bu isimde biri vardır. yoksa bile sinemamızın eski yüzlerinden esen püsküllü , ülkemiz doktorlarından bay ahmet kalın ile evlenip müstakbel kocasının soyismini taşımak istemesi ihtimali kadar yakındır bize. belki de nüfus işleri genel müdürlüğünden bir arkadaşı olan varsa bize yardımcı olabilir. esen kalın, esen kalın.

    bu arada gecikme için özür ama ilk fırsatta konuşan vosvosun buradan nasıl göründüğüne dair görüşlerimi beyan edeceğim bayan neval.

    klasik bir hayırlı olsun lafı olarak; yeni mekanının kadıköylü blogirl'ler aleminde önemli bir eksiği kapatacağına dair inancımız tamdır sayın t.d. umarım kaos günlüğünün 00-03 dönemindeki havayı yakalayabilirsin(o yazıları sevmiştim).

    ReplyDelete
  6. buldum sizi!
    zehir hafiyeniz iş başında bay anselmo!

    ayrıyetten herkesun bir derdu var, durur içerusunde, durur içerusunde. ;) ne ilgisi var demeyin, ilgiyi yazdığınız yazıda arayın.

    hazır sizi bulmuşken, teşekkür edeyim şifâ dilekleriniz için; çok teşekkür ederim. :)

    ReplyDelete
  7. senin bu iki kelimelik yorumlarına hastayım sayın ve bencil kirpi. bu arada esen kalmak ne demek ola ki? bence komikvesaçma. esen kal. tamam.

    sayın candan veya blog kardeşlerinin deyimiyle cano; bahse konu operasyonun sağlık ve afiyetle bitmiş olmasına sevindim, devamlı şifalar dilerim again from izmir.

    ReplyDelete
  8. Merhabalar,
    Blog hoşuma gitti. Belirteyim dedim. belirtmeden duramam.

    ReplyDelete
  9. Sevgili sayın bay Anselmo Bey,

    Bu Esen Kalın Bey, Özçelik İnce Bey'in opposite'i midir acepkine?

    Bu arada, tanıştığımıza memnun oldum. Ben, bazen Metin.

    ReplyDelete
  10. Metin Bey!
    sizi de yakaladım. demek burdasınız! biz sizin bloga gelenleri ağırlayalım, siz buralarda Bay Anselmo'yla çene çalın, olacak iş değil!..
    Sayın Bay Anselmo'dan da özür dilemem gerekecek şimdi; blogunu kötü emellerime âlet ettiğim için. elimde değil, n'oolur affedin. :)

    ReplyDelete
  11. tanıştığımıza ben de memnun oldum metin sayın the poor aka jazetta sizi zaten tanıyordum geçen yazdan beri sanki sizi tanımayan mı var bu blogger alemlerinde ben de son zamanlarda anselmo.

    reca ederim candan hanım, ortada yanda sağda solda özür dilenecek bir durum yok. an-cell-mo iletişim siz bloggerları kdv'siz, ötv'siz iletiştirmekten mutluluk duyar.

    ReplyDelete